21 Aralık 2010 Salı

born to be wild

Merhabaaa =)

Bugün işten eve gelirken düşündüm, sanırım çok erken yatıcam dinlenebilmem lazım çünkü. Ama eve girdikten ve bir şeyler atıştırdıktan sonra yeniden enerjimi topladım. Aaa bi dakka vitamin içeyim de iyice bi kendime geleyim. Ne de olsa bu gece çoook uzun olacak (ekinoks canım ekinoks). Doktorun verdiği kas gevşetici de bi işe yaramadı ya. Neyse zaten iki tane vermişti. Diğerini de biraz sonra içersem gece rahatlarım sanırım. 

Bu arada ben bu erkeklere çok gülüyorum. Bugün kaç tanesi beni durdurdu, muhabbet etti, şaşkın şaşkın baktı falan bi görücektin. Biri zaten (ki en önemlisi bence ehehe) mutfaktan çay almış yerine geçiyodu, birden beni görünce zınk diye durdu gözler faltaşı gibi açık bana bakıyo. İçim eridi ama hiç tepki yok tabi ki benden. Çevirdim kafamı selam falan vermeden. Soğuk nevale desin bana ne ya ben böyleyim. İçimi bilmiyo o daha benim içimi. Neyse işte ben hızla kilo vermeye başladığım için böyle oluyo tabi ki. Yeniden eski manken ölçülerime kavuşunca hepsi yeniden pervane olur nasılsa ahahah.

Az önce de kapım çaldı. Bu eve taşındığımdan beri bana koca bulup duran, beni evlendirmeye çalışan teyze geldi yine. Elinde koca bi tencere aşure vardı. Hepsini alabilirsin demez mi bi de? Dedim teyzecim çok naziksiniz ama malesef ben bunu alamam. Yazık olmasın atılır çünkü bana yasak. Bi kaşıkçık al bariler falan filan. Sonra dikkatini çekti tabi verdiğim kilolar, şöyle bi döndürdü beni kapının önünde. Anlamlı bikaç bakış attı ve el sallayıp gitti. Eyvahlarım olsun blog! Yeni bir adayla kapıma dayanmasın bu kadın!..

Hava koşulları ne olursa olsun, ormanda yürümek gibisi yok. Ama en güzeli de sonbaharda yürümek yine de. Düşünsene her yer sapsarı yapraklarla dolu. Tamam ölüm mevsimi bi yerde sonbahar. Kışın da habercisi ama, benim en sevdiğim mevsim zaten kış. Hem sararıp ölen, hayat kaynakları dallarından kopan o yapraklar insanın içinde bambaşka duyguları canlandırıyor. Hiçbir ölüm şeklinin bu şekilde mutlu edici yanı olamaz bence...

Yaşadığım şehri yavaş yavaş sevmeye başladım. Buraya alışmaya başladım artık. Yolda yürürken kafamı kaldırıp koca binaların tepelerine falan bakmaya, o binalarda neler neler varmış farketmeye başladım. Sonra yollarında güzel şeyler bulmaya başladım. Bence bir şey ne kadar kötü olursa olsun, mutlaka o şeyin içinde görülmeye değer ufacık da olsun bir güzel ayrıntı olabiliyor. Önemli olan algının her zaman açık olabilmesi ve güzelliklere, mutluluklara karşı senin her zaman açık olabilmenmiş. Sen gülümsedikçe ve kendini iyi, mutlu hissettikçe, etrafındakiler de bir şekilde güzele çalıyor.

Şimdi Born To Be Wild'ın baslarına çalışıp, diğer üç şarkının da yeniden üzerinden geçicem. Sonra biraz spor yapıcam ki kendime gelebileyim, dinçleşebileyim. Ne de olsa içtim vitamini de akşam akşam. Onun enerjisini yakamazsam içimde patlar :D  Sonra da sıcak hatta kaynar bi duş alırım, sonra kremlenirim ve dergilerime, kitaplarıma gömülürüm ooooh mis mis!

Son zamanlarda bir huzur yakaladım ki, sorma gitsin. (maşallaaah!) Bu huzurun keyfini çıkarmak istiyorum bir süre. Bu huzuru açacak olursam, kalbimde kimsenin olmaması, aklımda kimsenin takılı kalmaması bu. Kimseye karşı ufak da olsa bir sorumluluk hissetmemem işte anla artık. Yakında birileri girer eminim hayatıma. Bu sefer yeniden ayaklarımı yerden kesebilecek mi acaba ne dersin? Gözlerimiz ışıl ışıl parlar mı ki acep birbirimize baktığımızda? Olur olur neden olmasın? Yeter ki içten isteyeyim di mi ama? Ama bunların hepsini yaşamadan önce, şu huzurun tadını çıkarmalıyım =)

Hadi iyi geceler sana. Işık olsun ;)

0 yorum:

Yorum Gönder